SABAH GAZETESI - Çeyiz sandığından ilham aldı ödüllü bir marka kurdu
Bazı markaların hikayeleri insana ilham verir. AnatolianCraft da bu markalardan biri. Markanın kurucusu Bilge Can, anne ve babası öğretmen olan İstanbul Teknik Üniversitesi mezunu üç çocuk annesi bir mimar. Kendisi de mimar olan eşinin ölümünden sonra çocuklarını tek başına yetiştiriyor. Ve 50'li yaşlarında sıfırdan bir marka kuruyor. Markanın ilhamıysa çocukluğunda çok zaman geçirdiği anneannesinin çeyiz sandığında bulunan el işi, işlemeli ayakkabı...
Yaklaşık sekiz yıl önce kurduğu ve bir başarı hikesi olan markası kısa süre önce verilen Felis Ödülleri'nde gündem oldu. El işi yapan yaklaşık 30 kadına istihdam sağlayan markanın hikayesi hepimize örnek olacak türden. 50 yaşında ilk önce kendi eliyle işleyerek başladığı terlikleri şu an dünyanın dört bir yanında modasverlerle buluşan Can bize zorluktan doğan başarı hikayesini anlattı.
- Anadolu'dan ilham alan el işi terlikler. Kısa süre önce Felis Ödülleri'nde markanın kreatif ajansı sizin için yaptığı çalışmayla üç ödül aldı. Bir anda gözler markanıza döndü. Nedir bu markanın ilham kaynağı, bize biraz bahseder misiniz?
- Annem de babam da öğretmendi. Onlar çalıştığı için çocukluğumun büyük kısmı anneannemin evinde geçti. O da küçük bir çocuğu oyalamak için ne yapsın, sık sık çeyiz sandığını açardı. Oradaki her bir parça ve her biri üzerindeki işlemeler benim o çocukluk zihnime işledi. Ama en çok da el işi, üzeri işlemeli ayakkabı. O sandık açıldıkça o iğne oyalı parçalara, kanaviçelere bakardım. Ama dediğim gibi beni tüm o işlemelerle birlikte esas o ayakkabı büyülerdi. Anne tarafım Atatürk'ün manevi kızlarından Zehra Aylin'e dayanıyor. O ayakkabı Zehra Hanım'ın anneanneme Amasya'ya geldiği zaman bir hediyesiymiş. Anneannem bana hep "Büyünce senin olacak" derdi ama ne yazık ki ayak numaralarımız örtüşmediği için ben o ayakkabıları hiç giyemedim.
- Ama sanırım o ayakkabılar şu an buluşmamıza vesile olan markanın kurulmasına ilham kaynağı oldu. Siz bir mimarsınız aslında, nasıl oldu bu el işi terlik tasarım işine el attınız?
- Eşimi kaybettiğimde ikiz oğullarım üç, kızım da 10 yaşındaydı. Mimarlık hayatım bir süre devam etti ama sonra emekli oldum. Çocuklarım henüz küçüktü ve eğitimleri de sürüyordu. Ayrıca ailenin yaşı ileri fertlerinin sağlık sorunları da başlamıştı. Bir yandan onlarla, bir yandan çocuklarla ilgilenmem gerekiyordu. Bu durumda kurumsal bir yerde işe başlamam mümkün değildi. O dönem ne yapacağımı düşünürken hep nakış işlediğimi hatırlıyorum. Sonra bir gün aklıma o sandık ve ayakkabı geldi. Hemen gittim açtım sandığı, ayakkabıyı elime aldım "Ben bunu yaparım" dedim. 50 yaşındaydım, yani yaklaşık sekiz sene önce. O heyecanla elime kumaş aldım, hiçbir şey bilmiyorum ayakkabı ya da terlik yapma konusunda. Nakışı çok rahat yaptım. "Denerim en azından çevremdekilere hediye ederim" diyorum bir yandan da. Tabii doğal olarak ayakkabı ustası aramaya başladım. Bir sene kadar sonra ayakkabı işinde deneyimi olan birine ulaşabildim. Ve şu ankine göre oldukça sade ev terlikleri yaparak başladık işe.
- Peki o anlar hiç hayal ediyor muydunuz şu anki başarıyı?
- O zamanlar bunu tabii ki hayal edemezdim. Ama bir an geldi önümden bir tır geçiyor "Bir gün benim terliklerimi bu tırlarla başka ülkelere yollayacağım" dedim.
- Peki ilk denemeler yakın çevreye hediye edilmiş anladığım kadarıyla, nasıldı ilk giyenlerin yorumları?
- Hepsi çok memnun kaldı. Arkadaşıma hediye ediyorum, gelini için istiyor. Giyenler üzerindeki nakış nedeniyle "Çok şık, çok hoş" diye yorum yapıyor. Terliği herkes kullanışlı ve rahat buluyor. Yani ilk geri bildirimler hep çok olumlu. Baktım ki bu işi yapmaya başladım, bir şirket kurdum. Sosyal medyada bir hesap açtık çocuklarımla. Fotoğrafları kendim çekiyorum. Yaptıklarımı ilk sosyal medya üzerinden satmaya başladım. Bana Nişantaşı'nda bulunan ve farklı markaları tek çatı altında buluşturan büyük bir marka ulaştı. Onlarla bir araya geldik. Bir ay diye başladık, bir yıl çalıştık onlarla. Üç kere ciro birincisi oldum orada. Markama olan güvenim o süreçte tam olarak oturdu.
- Peki bu ilk süreçte hep siz mi yapıyorsunuz nakışları?
- Evet, ailede gördüğüm bildiğim nakışlarla ilerliyorum. İlk önce yakın çevreme sordum benim bilmediğim nakış türlerini bilenler var mı diye. Onlara da "Hadi hep beraber yapalım" dedim. Zaman içinde şehir dışından daha geniş bir nakış işleyen kadınla çalışmaya başladık. Şu an 30'dan fazla kadın bizim için bu el işlerini işliyor.
KADINLARIN ÇALIŞMASI ÇOK KIYMETLİ
- Siz bu girişimciliğinizle ev kadınlarına da istihdam yarattınız.
- Kendi çocuklarımı en iyi şekilde eğitmek, okutmak için çok uğraştım. Kadınların çalışması çok kıymetli. Şimdi de birçok kadın bu marka sayesine kendi çocuklarını yetiştirebiliyor. Sosyal medyadan bize ulaşan, bu el işlerini yaptıklarını söyleyen ve çalışmak istediğini söyleyen kadınlar var. Hepsine, yapabilirliklerine göre işler veriyoruz. Motive ediyoruz. Kurslara gitsinler, el işlerini öğrensiler, çalışıp para kazansınlar istiyoruz.
ÜÇ ÇOCUĞUM DA İYİ EĞİTİM ALDI
- Tüm bu işlere çocuklarınız için daha da güzel bir hayat kurabilmek için girmişsiniz. Bize biraz bahseder misiniz ne oldu, okudular mı?
- Kızım Avusturya Lisesi'nden mezun oldu. İlk senesinden sonra hep burs aldı ve dereceyle mezun oldu okulundan. Ardından Avusturya'da üniversite eğitimini tamamladı. Avusturya'da üniversite eğitimi ücretsiz, oradaki eğitim için gerekli giderleri de lisesi burs vererek sağladı. İkiz olan oğullarım sınavla Sainte Pulcherie Lisesi'nden mezun oldular. İtalya'da Torino'da Politenik Üniversitesi'nden mezun oldular. Biri mimar oldu, yüksek lisansını yapıyor. Diğeri mühendislikten mimarlığa geçti.