Istanbul is a secular city that supports halal tourism with historic landmarks, an emerging food scene and a thriving fashion industry. On our retail watchlist are lifestyle brand Les Benjamins for men’s and women’s street style, as well as ANIM and Mehtap Elaidi, which produce items that can be styled in a modest manner. Look to AnatolianCraft, which uses local craftsmanship to create luxurious slides that are useful for clients in hot climates and those observing five daily prayers.
]]>
A pair of heritage slippers from her childhood inspired Bilge Can to launch AnatolianCraft in 2016, a slow fashion collection of handmade, hand-embroidered shoes that are more akin to wearable art. She runs the brand with her daughter Begüm, taking care to empower local women artisans in Anatolia.
Istanbul is a city where, despite the current technological age, I still come across coppersmiths, knife grinders, quilt makers, mother-of-pearl artisans and gramophone repairmen. I love living in this city because it always manages to surprise me. It has a unique identity due to its turmoil, history, heritage and strait – and all the peoples and cultures that coexisted here and continue to do so.
Whenever my mother and I were in Kadıköy, I always ate a kup griye dessert at Balyan Patisserie – it’s one of the most memorable tastes from my childhood. I think that places, objects, tastes and even smells have a very important place in memories. I’ve continued this kup griye ritual with my own children.
For me, Galata and Pera are two of Istanbul’s most special neighbourhoods. When I visited my children’s school, I took the ferry from Kadiköy to Karaköy and often walked up the historic Kamondo Stairs on Bankalar Avenue. I also love to stop by the SALT Galata culture complex, and sometimes I stroll by the Galata Tower and down Istiklal Avenue to the Pera Museum. I can’t get enough of looking at the old Istanbul of the Ottoman court painter Fausto Zonaro. Then I head to Pera Café. Its piano once belonged to Maria Callas, which reminds me of the novel Piyano by my favourite writer, Yiğit Okur.
There’s nothing like a lunchtime feast at Kanaat Lokantası in Üsküdar. The staff and interior haven’t changed in years – and nor has the excellent taste of the dishes. Everything it serves is delicious, but the ciğer sarma is my favourite. If it’s winter, try the ekmek kadayıfı with clotted cream. In the summer, the sahlep and clotted cream ice cream are a must.
I visit the Grand Bazaar a lot. For custom-made jewellery, I like Garbis Kürkçü, one of the Bazaar’s most valuable and sincere artisans. Another important stop for me is Sivas Tokat Pazarı, where I get the precious hand-woven kutnu fabric that AnatolianCraft turns into shoes. anatolian-craft.com
]]>The retired architect and fashion-loving entrepreneur Bilge Can has always enjoyed combining items of Turkish origin and making her own embroidered pieces as a hobby. Noticing the lack of sustainable pieces representing her own culture in the fashion world, Can decided to establish the award-winning fashion brand, AnatolianCraft, in 2016, which designs and makes hand-embroidered and luxurious shoes and accessories made of ethically sourced local materials.
Can, with the help of her daughter Begüm Can Öcal, not only promotes eco-friendly slow fashion but also uses her brand to support local female artisans and assures that they are getting their fair compensation for their work.
This duo has created global brand awareness with customers all over Europe, the U.S. and the Middle East using their professional Facebook and Instagram accounts.
“Meta technologies have been and continue to be a very important factor in facilitating our production activities, marketing and sales activities,” says Öcal.
The team uses Meta Business Manager to publish their content to protect the image they create on all social channels of their businesses. Through posts, Facebook Stories and Instagram Stories, they showcase their new products, promote collaborations with celebrities and provide information about their production processes. As a result, they realize 90% of their sales thanks to the Meta technologies and websites.
Can and Öcal, in addition to their organic content, create Facebook ads to expand their reach and put forward their posts and dynamic creative ads. They are learning how people interact with websites using Meta Pixel. For instance, when they realized that the value of a shopping basket of a customer in the Middle East is higher, they created Special Target Audiences to find people in this region.
Communicating with their customers and artisan communities is vital to their success, and to do this, the duo uses Meta messaging tools such as Instagram Direct and WhatsApp. All their interactions with collaborators take place via WhatsApp, while their customers contact them via Instagram Direct for product requests. The team receives an average of 10 messages a day through the platform.
Can, who was not very active on the internet before the pandemic, was selling most of her products through a local concept store. When the enterprises began to close and Öcal became involved in the brand, they began to devote more time to their Meta profiles. They started using Meta Business Manager to create advertising campaigns more often.
In the future, they hope to open their own physical store and grow their family of artists. At the same time, they plan to create their own WhatsApp Business account for all professional chats, as well as further highlight their presence on Instagram.
]]>Studio, Rafineri’nin bazı markalarının özel projelerini yürüttüğü gibi, normalde Rafineri müşterisi olmayacak yeni bir marka portföyüne de ulaşıyor. Şöyle bir örnek vereyim; ilk markalarımızdan Anatolian Craft, tamamen el yapımı, her biri giyilebilir sanat eseri sayılabilecek terlikler üreten bir aile girişimi. Anatolian Craft’a yepyeni bir marka stratejisi ve kimlik yarattık. Logosundan Instagram sayfasına, paketlerinden sosyal medya filmlerine, tüketiciye dokunduğu her noktada global bir markaya yakışacak yeni bir dil oluşturduk. Çapı itibarıyla bir Rafineri markası olmazdı ama Studio vizyonuna tam uydu, küçük bütçeyle yaratılan büyük hikâyelerin ilk örneği oldu, çok sayıda ödül kazandı.
...
]]>
Ajans: Rafineri
Reklamveren: Anatolian Craft
Kategori: Markalaştırma Tasarımı
Kadınların gücü
Kadınların gücünü göstermek isteyen marka, yerel bağımsız zanaatkârlarla iş birliği yaparak, onlara hem yeni bir geçim kapısı sağlıyor hem de ayakkabı ve çantalara işlenen nakışlarla bir bakıma kültür elçiliği işlevi görüyor. 2016 yılında 2 kişi ile başlayan yolculuğuna bugün 33 kişi ile devam eden AnatolianCraft’ın kurucusu Bilge Can, aynı zamanda sosyal bir girişim olan markanın ortaya çıkışını şöyle anlatıyor: “Bir kadın bir aileyi, bir aile de bir toplumu dönüştürebilir felsefesiyle markamızı yönetiyor ve geliştiriyoruz. Kendi evlerinden çalışabilen, kendi hayatlarının ve ailelerinin sorumluluğunu alan yerel kadın zanaatkârlarımıza ve topluluğumuza mümkün olduğunca çok iş getirmeyi önemli bir misyon olarak görüyoruz.Çeşitli illerdeki 33 kadınla parça başına ücretli olarak çalışıyoruz. Önümüzdeki yıl bütün illerimizde 81 kadın zanaatkârla iş birliği yapmayı ve desteklemeyi hedefliyoruz.”
Yavaş moda akımının savunucusu olmayı ilke edinen AnatolianCraft, el nakışında ustalaşmış Anadolu kadınlarının, Gaziantep kutnu, Bursa kadife kumaşlarını el kasnaklarında detaylıca işliyor; Balıkesir pullusu, sim sırma, tel kırma, kurdele nakışı ve boncuk işiyle sanat dolu, tarihi bir yolculuğa çıkarıyor.
]]>- Anadolu'dan ilham alan el işi terlikler. Kısa süre önce Felis Ödülleri'nde markanın kreatif ajansı sizin için yaptığı çalışmayla üç ödül aldı. Bir anda gözler markanıza döndü. Nedir bu markanın ilham kaynağı, bize biraz bahseder misiniz?
- Annem de babam da öğretmendi. Onlar çalıştığı için çocukluğumun büyük kısmı anneannemin evinde geçti. O da küçük bir çocuğu oyalamak için ne yapsın, sık sık çeyiz sandığını açardı. Oradaki her bir parça ve her biri üzerindeki işlemeler benim o çocukluk zihnime işledi. Ama en çok da el işi, üzeri işlemeli ayakkabı. O sandık açıldıkça o iğne oyalı parçalara, kanaviçelere bakardım. Ama dediğim gibi beni tüm o işlemelerle birlikte esas o ayakkabı büyülerdi. Anne tarafım Atatürk'ün manevi kızlarından Zehra Aylin'e dayanıyor. O ayakkabı Zehra Hanım'ın anneanneme Amasya'ya geldiği zaman bir hediyesiymiş. Anneannem bana hep "Büyünce senin olacak" derdi ama ne yazık ki ayak numaralarımız örtüşmediği için ben o ayakkabıları hiç giyemedim.
- Ama sanırım o ayakkabılar şu an buluşmamıza vesile olan markanın kurulmasına ilham kaynağı oldu. Siz bir mimarsınız aslında, nasıl oldu bu el işi terlik tasarım işine el attınız?
- Eşimi kaybettiğimde ikiz oğullarım üç, kızım da 10 yaşındaydı. Mimarlık hayatım bir süre devam etti ama sonra emekli oldum. Çocuklarım henüz küçüktü ve eğitimleri de sürüyordu. Ayrıca ailenin yaşı ileri fertlerinin sağlık sorunları da başlamıştı. Bir yandan onlarla, bir yandan çocuklarla ilgilenmem gerekiyordu. Bu durumda kurumsal bir yerde işe başlamam mümkün değildi. O dönem ne yapacağımı düşünürken hep nakış işlediğimi hatırlıyorum. Sonra bir gün aklıma o sandık ve ayakkabı geldi. Hemen gittim açtım sandığı, ayakkabıyı elime aldım "Ben bunu yaparım" dedim. 50 yaşındaydım, yani yaklaşık sekiz sene önce. O heyecanla elime kumaş aldım, hiçbir şey bilmiyorum ayakkabı ya da terlik yapma konusunda. Nakışı çok rahat yaptım. "Denerim en azından çevremdekilere hediye ederim" diyorum bir yandan da. Tabii doğal olarak ayakkabı ustası aramaya başladım. Bir sene kadar sonra ayakkabı işinde deneyimi olan birine ulaşabildim. Ve şu ankine göre oldukça sade ev terlikleri yaparak başladık işe.
- Peki o anlar hiç hayal ediyor muydunuz şu anki başarıyı?
- O zamanlar bunu tabii ki hayal edemezdim. Ama bir an geldi önümden bir tır geçiyor "Bir gün benim terliklerimi bu tırlarla başka ülkelere yollayacağım" dedim.
- Peki ilk denemeler yakın çevreye hediye edilmiş anladığım kadarıyla, nasıldı ilk giyenlerin yorumları?
- Hepsi çok memnun kaldı. Arkadaşıma hediye ediyorum, gelini için istiyor. Giyenler üzerindeki nakış nedeniyle "Çok şık, çok hoş" diye yorum yapıyor. Terliği herkes kullanışlı ve rahat buluyor. Yani ilk geri bildirimler hep çok olumlu. Baktım ki bu işi yapmaya başladım, bir şirket kurdum. Sosyal medyada bir hesap açtık çocuklarımla. Fotoğrafları kendim çekiyorum. Yaptıklarımı ilk sosyal medya üzerinden satmaya başladım. Bana Nişantaşı'nda bulunan ve farklı markaları tek çatı altında buluşturan büyük bir marka ulaştı. Onlarla bir araya geldik. Bir ay diye başladık, bir yıl çalıştık onlarla. Üç kere ciro birincisi oldum orada. Markama olan güvenim o süreçte tam olarak oturdu.
- Peki bu ilk süreçte hep siz mi yapıyorsunuz nakışları?
- Evet, ailede gördüğüm bildiğim nakışlarla ilerliyorum. İlk önce yakın çevreme sordum benim bilmediğim nakış türlerini bilenler var mı diye. Onlara da "Hadi hep beraber yapalım" dedim. Zaman içinde şehir dışından daha geniş bir nakış işleyen kadınla çalışmaya başladık. Şu an 30'dan fazla kadın bizim için bu el işlerini işliyor.
KADINLARIN ÇALIŞMASI ÇOK KIYMETLİ
- Siz bu girişimciliğinizle ev kadınlarına da istihdam yarattınız.
- Kendi çocuklarımı en iyi şekilde eğitmek, okutmak için çok uğraştım. Kadınların çalışması çok kıymetli. Şimdi de birçok kadın bu marka sayesine kendi çocuklarını yetiştirebiliyor. Sosyal medyadan bize ulaşan, bu el işlerini yaptıklarını söyleyen ve çalışmak istediğini söyleyen kadınlar var. Hepsine, yapabilirliklerine göre işler veriyoruz. Motive ediyoruz. Kurslara gitsinler, el işlerini öğrensiler, çalışıp para kazansınlar istiyoruz.
ÜÇ ÇOCUĞUM DA İYİ EĞİTİM ALDI
- Tüm bu işlere çocuklarınız için daha da güzel bir hayat kurabilmek için girmişsiniz. Bize biraz bahseder misiniz ne oldu, okudular mı?
- Kızım Avusturya Lisesi'nden mezun oldu. İlk senesinden sonra hep burs aldı ve dereceyle mezun oldu okulundan. Ardından Avusturya'da üniversite eğitimini tamamladı. Avusturya'da üniversite eğitimi ücretsiz, oradaki eğitim için gerekli giderleri de lisesi burs vererek sağladı. İkiz olan oğullarım sınavla Sainte Pulcherie Lisesi'nden mezun oldular. İtalya'da Torino'da Politenik Üniversitesi'nden mezun oldular. Biri mimar oldu, yüksek lisansını yapıyor. Diğeri mühendislikten mimarlığa geçti.
İTÜ Mimarlık Fakültesi mezunuyum. Uzun süre mimarlık yaptıktan sonra yaratıcılığımı farklı şekillerde kullanmak, çocuklarıma iyi bir gelecek sunmak, hem de bir iş kurmak istediğimi fark ettim ve bir anda farklı bir kariyer yolculuğuna başladım. AnatolianCraft’ın hikayesi aslında benim çocukluk yıllarıma uzanıyor. Evimizde büyükanneme ait ve benim adeta hazine olarak gördüğüm antika bir sandığımız vardı. Sandığın içinde ipekli ve atlas kumaşlar, iğne oyasından oda takımları, işlemeli yorganlar, yastık kılıfları, tığ işi perdeler, saten gecelikler, elle boyanmış porselen takımlar, kısacası kocaman büyülü bir dünya vardı. Bütün bunların altında gizli, işlemeli ev ayakkabılarını görmemle ise her şey başlamış oldu. Atatürk’ün manevi kızı ve benim de anne tarafından akrabam Zehra Hanım’a ait olan bu ayakkabıyı gördüğüm ilk an vurulmuştum. Büyükannem de büyüdüğümde bu ayakkabının benim olacağını söylerdi. El işlemeli ayakkabıların zamansız şıklığının bir ömür boyu benimle kalacağını biliyordum ve markamız AnatolianCraft’ı yaratırken en büyük ilham kaynağım bu ayakkabı oldu. Her biri el işçiliğiyle özenle yapılan ve bir sanat eserine dönüşen ayakkabı, terlik ve çantaları herkesle paylaşmak istemem markamızın yolculuğunu başlattı.
Markanızı kurarken sahip olduğunuz bir motto ya da felsefe var mıydı?
“Bir kadın bir aileyi, bir aile de bir toplumu dönüştürebilir.” felsefesiyle 2016 yılında kurduğum AnatolianCraft aracılığıyla amacım, moda sektöründe zanaatın önemini ve değerini vurgulamak. İsmimizde de yer aldığı gibi aslında Anadolu topraklarının zengin kültürel mirasının elçisi olmak en büyük amacımız. Bunlarla birlikte el işçiliğinin önemini ve güzelliğini yansıtarak, yavaş moda akımının da bir temsilcisi olmaktan mutluluk duyuyoruz. Bizim için önemli noktalardan biri de moda sektöründe fazla üretim ve tüketimin önüne geçerek ürünlerin kalitesini öne çıkarmak.
Sizin zihninizde AnatolianCraft kadını denince nasıl bir imaj canlanıyor?
Köklerine sahip çıkan, şıklığını ev hayatında bile eksik etmeyen, idealist, meraklı, tutkulu ve coşku dolu bir kadın canlanıyor hayalimde. AnatolianCraft, geçmiş değerlerine sahip çıkan, aile mirasını koruyan, zamansız parçalar seven kadının markası. Trendleri bilen, kendi stilini yaratan ve sadece yatırımlık parça satın alarak akıllı alışveriş yapan, kendinden emin kadının markası bir bakıma. Sofistike olduğu kadar samimi ve empati kurmayı bilen bir hedef kitlemiz bulunuyor.
Sizce esas mesleğinizin mimarlık olması, tasarımlarınızın daha kusursuz olmasını sağlıyor mu?
Mimar olarak uzun süre çalışmak birçok alanda farklı bakış açısı yakalamamı sağladı. En ince detaylardan bütünün oluşturduğu ahenge kadar dikkatli davranmak bir refleks haline geliyor. İki mesleğin de birbirine en çok benzeyen özelliği her aşamada gerekli özeni fazlasıyla vermek diyebilirim.
İsmiyle birlikte yaşadığımız toprakları yansıtan bir ruhu çağrıştırıyor. Gerçekten de markanın DNA’sında Anadolu etkisini ne ölçüde görüyoruz?
Ayakkabılarımızın ve çantalarımızın tamamı Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki kadınların el emeğiyle üretiliyor. Mümkün olduğunca lokal malzemeler kullanarak işi zanaatkarların emeğine bırakıyoruz. Anadolu’ya ait birçok el sanatları tekniği kullanıyoruz. Balıkesir yöresine ait “Balıkesir Pullusu”, Kahramanmaraş’ın “Sim Sırması”, Bartın ve Beypazarı “Tel Kırması”, “Kurdele Nakışı” ve “Boncuk İşi” bunlardan birkaçı. Bu tekniklerde yıllarca çalışarak ustalaşmış kadınlarımız tasarımlarımızın bel kemiğini oluşturuyor. Kutnu ve kadife kumaşlara işlenen tekniklerle hayata geçen terlik ve çantalar tarihi bir doku kazanıyor. Bu yüzden tasarımlarımızda Anadolu mirasının yeniden canlanmış, günümüze uyarlanmış ve modernize edilmiş halini görebiliyoruz diyebilirim. El işçiliğine dayanan ve tüm katmanlarıyla ülkemizden beslenen eşsiz parçalar tasarlıyoruz. Yaşadığım topraklar bana ilham sıkıntısı yaşatmadığı için çok şanslıyım.
Tasarım süreciniz nasıl ilerliyor? Nelerden ilham alıyorsunuz? Mesela her parçanın arkasında farklı bir hikaye mi var?
Çevremde gördüğüm güzel ve estetik olan her şeye tutkum var. Doğduğum ülkemin sanatsal mirası ve kültürel köklerim, tarihimiz, yaşadığım şehir İstanbul, hatıralarım, evim ve ülkemin benzersiz doğası... Bunların harmonik birikimi ister istemez tasarımlarıma yansıyor. Doğa ile baş başa kalmak börtü böceğin enerjisini ayakkabılara konduruyor. Antika pazarlarından da söz etmeden geçemeyeceğim. Bin bir türlü yaşanmışlıkların bir araya geldiği bu mekanlardan çok ilham topluyorum. Her seyahatimde uğramadan geçemeyeceğim tek yer o şehrin antika pazarları. Buralarda gezinirken çok hayal kurar ve bazen de kafamda uçuşan hayallerimi somutlaştıracak fikirler toplarım.
Tüm parçalarınız el işçiliğiyle ortaya çıktığından üretim aşamasında nasıl bir süreç hakim?
Ülkemizin farklı noktalarındaki zanaatkarlar ile çalışıyoruz. El nakışı bilen ev hanımlarına ulaşıp onlara iş imkanı sunuyoruz. Tasarımını tamamladığımız ayakkabı ve çantaları üretmek için ilk olarak yaptığımız kumaş seçimini zanaatkar kadınlarımıza gönderiyoruz. Gaziantep kutnu veya Bursa kadife kumaşına belirlediğimiz teknik, desen ve renkler el kasnaklarında işleniyor. Sonrasında bu nakışlı kumaşlar İstanbul’a, atölyemize ulaşıyor. Ustamız da tıpkı kadınlarımız gibi maksimum el işçiliğiyle gerçek kösele ve deri astar kullanarak ürünleri son haline getiriyor. Bir adet ayakkabının bu işçilikle üretilmesi 7 ile 20 iş günü arasında değişiyor.
Kullandığınız materyallerden de biraz bahsedebilir misiniz? Sürdürülebilir olmak adına seçimlerinizi ne yönde yapıyorsunuz?
Özel olarak Gaziantep kutnu veya Bursa kadife kumaşlarını kullanıyoruz. Tasarımlarımızı bu malzemelere yavaş yavaş, ilmek ilmek, kalite ve detayları gösterecek şekilde el kasnaklarında işliyoruz. Ülkemizin dört bir tarafında beraber çalıştığımız, tasarımlarımızı işleyen kadın zanaatkarlar ile bağlarımızı kuvvetli tutup, uzun yıllar beraberliğimizi kalıcı kılmaya özen gösteriyorum. Dostlukları, birlikte var olmayı ve çevremdekilerle beraber büyümeyi çok önemsiyorum. AnatolianCraft bu değerlerde, çoğunlukla aile büyüklerinden miras kalan sandıklarda görebileceğimiz el nakış işçiliğini modernize edip, tasarımları çağdaş kadının stilinin bir parçası haline getiriyor ve mirasımızın sürdürülebilirliğini sağlıyor.
Yine sürdürülebilirlikten devam edecek olursak, daha çevre dostu bir moda dünyası için lokal markaları desteklemek çok önemli. Burada AnatolianCraft olarak sizi diğerlerinden ayıran noktalar neler?
Lokal markalar bu bağlamda daha duyarlı davranıyor. Hazır giyimde tüketim çok hızlı ilerlediği için markaların öncelikleri değişebiliyor. Biz yavaş moda akımını savunuyoruz. Böylelikle hem doğaya duyarlı davranmış oluyoruz hem de her ürün için ayrı bir özen göstermiş oluyoruz. AnatolianCraft’ı diğerlerinden ayıran en büyük özellik ise her ürünün tamamen el üretimi olması ve tasarımların global bir dili olması. AnatolianCraft’ların dünyanın dört bir tarafından sahiplerine biraz nostaljik, biraz romantik biraz da masalsı duygular yaşattığını düşünüyorum.
Peki hangi parçalar AnatolianCraft dünyasında kendine yer buluyor?
Bir çift aile yadigarı ayakkabı ile başlayan yolculuğumuza, sonrasında yeni olarak çantalarımız eklendi. Terlik, ayakkabı ve çantalarımız şu an satışta.
İlerleyen zamanlarda aksesuarların dışına çıkıp koleksiyonunuzu farklı parçalarla genişletmeyi planlıyor musunuz?
Aslında şu an için net bir şey söyleyemesek de el işçiliğini taşıyabileceğine inandığımız yeni ürünler, hatta marka değerini beğendiğimiz farklı alandaki markalarla iş birlikleri doğabilir.
AnatolianCraft ile yavaş modaya uyum sağlamaları adına müşterilerinize tavsiyeleriniz var mı?
Bulunduğumuz dünyada artık herkesin alışveriş alışkanlıklarını gözden geçirmesi, bir ürüne sahip olmanın yanı sıra o ürünün nasıl üretildiği, hangi süreçlerden geçtiği, kalitesi ve ruhu gibi özelliklerini dikkate alması önem arz ediyor. Tüketim kültürünün önüne geçmek için bir ürün almadan önce iyice düşünülmesi gerektiğine inanıyorum. Diğer bir nokta ise zamansız ve uzun ömürlü olması elbette. Bir ayakkabı veya çantaya sahip olduğunuzda onun yıllar sonra da aynı şekilde kullanılabilir olması, alışverişten önce düşünülmesi gereken bir detay. En büyük hayalim AnatolianCraft parçalarının değerli birer aile yadigarı olarak nesilden nesile aktarılması. Bunu umarak tasarlamaya ve üretmeye devam ediyorum.
]]>